-
1 çizgi çekmek
v. draw a line, line through, rule, run through, score -
2 çizgi çekmek
xêzvenîn -
3 çizgi çekmek
to draw a line -
4 çizgi
-
5 çekmek
1. v/t ziehen; schleppen; einziehen, einsaugen, in sich aufnehmen, absorbieren; fam sich (D) einen genehmigen; FILM, FOTO machen, aufnehmen; Interesse, Neugier (er)wecken; Kaffee usw mahlen; Kleid, Schuhe anziehen; Kunden anziehen, anlocken; Last tragen (können), schaffen; Messer, Säbel ziehen, zücken; Pferd abführen; Fax, Telex, Telegramm senden; Kleidung, Stoff einlaufen; Unangenehmes, Launen usw aushalten, erdulden; erleiden, ertragen; hinnehmen; Wand, Zaun usw ziehen;-e çekmek auftragen (auf A); etwas (A) umschreiben (in A);-den çekmek zupfen (an D);ah usw çekmek ach! usw rufen;burnunu çekmek schnüffeln; fig leer ausgehen;bş-in ceremesini çekmek die Folgen G/von tragen müssen;çizgi çekmek einen Strich ziehen;dikkat(i) çekmek Aufmerksamkeit auf sich ziehen;-in dişini çekmek jemandem einen Zahn ziehen;ettiğini çekmek es nicht besser verdienen;-in fotokopisini çekmek fotokopieren A;geri çekmek zurückziehen; Botschafter usw abberufen;gol çekmek ein Tor schießen;kafayı çekmek fam saufen;-den kopya çekmek abzeichnen von; abschreiben (bei der Prüfung);nutuk çekmek eine Rede vom Stapel lassen;otuzbir çekmek fam onanieren;para çekmek Geld abheben;sorguya çekmek einem Verhör unterziehen;-in sözlerini başka manaya çekmek Worte G/von falsch auslegen;su çekmek Wasser schöpfen;tarladan çekmek Getreide einfahren;temize çekmek ins Reine schreiben;çek (arabanı!) zieh Leine!;bu ay 30 (31) çekiyor dieser Monat hat 30 (31) Tage2. v/i (schwer) wiegen; Stoff einlaufen;-e çekmek nachkommen, ähneln D -
6 çizgi
"1. line. 2. stripe; stria, striation. 3. mark, dash. 4. scratch, scar; score. 5. line, wrinkle, furrow. 6. part (in a person´s hair). 7. line (of action or thought). 8. line, boundary, limit. - çekmek to draw a line. - çizgi striped. - film animated cartoon. - resim line drawing, sketch. - roman comic book." -
7 draw a line
çizgi çekmek -
8 draw a line
çizgi çekmek -
9 ριγώνω
çizgi çekmek -
10 line through
çizgi çekmek, karalamak -
11 line through
çizgi çekmek, karalamak -
12 tirer
Iv t1 tendre çekmek2 rabattre kapamak3 traîner ardından çekmek4 çizmek5 basmak6 avec une arme ateş etmek7 un ballon topu göndermek8 hors d'un endroit çıkarmak9 d'une situation almak, çıkarmak10 sağlamak11 ders almak12 dans un jeu de hasard rasgele çekmek◊tirer le bon / mauvais numéro — kazanan, kazanmayan numarayı çekmek
IIv i1 tendre çekmek, asılmak2 avec une arme ateş etmek3 un ballon topu hedefe göndermek4 tirer à sa fin son bulmak5 aspirer çekiş -
13 cross
adj. çapraz, çaprazlama, kesişen, karşıt; aksi, kızgın, dargın; hilekâr, düzenbaz————————n. artı işareti, haç, çapraz; dert; melez; hile; dörtyol ağzı————————v. çaprazlaştırmak; üst üste atmak, çapraz çizgiler çizmek, haç işareti yapmak; kesişmek; karşılaşmak; darılmak; geçmek; melezlemek; engellemek; bozmak* * *1. çarpı (n.) 2. geç (v.) 3. çapraz (adj.)* * *[kros] I adjective(angry: I get very cross when I lose something.) kızgın; dargın- crosslyII 1. plural - crosses; noun1) (a symbol formed by two lines placed across each other, eg + or x.) çarpı (x) veya artı (+) işareti2) (two wooden beams placed thus (+), on which Christ was nailed.) çarmıh3) (the symbol of the Christian religion.) haç, istavroz4) (a lasting cause of suffering etc: Your rheumatism is a cross you will have to bear.) dert, ıstırap5) (the result of breeding two varieties of animal or plant: This dog is a cross between an alsatian and a labrador.) melez, kırma6) (a monument in the shape of a cross.) haç şeklinde abide7) (any of several types of medal given for bravery etc: the Victoria Cross.) haç şeklinde madalya2. verb1) (to go from one side to the other: Let's cross (the street); This road crosses the swamp.) (karşıdan karşıya) geçmek2) ((negative uncross) to place (two things) across each other: He sat down and crossed his legs.) (kolları/bacakları) kavuşturmak, üst üste atmak3) (to go or be placed across (each other): The roads cross in the centre of town.) kesişmek, birleşmek4) (to meet and pass: Our letters must have crossed in the post.) karşılaşmak5) (to put a line across: Cross your `t's'.) üstüne çaprazlama çizgi çekmek6) (to make (a cheque or postal order) payable only through a bank by drawing two parallel lines across it.) yanyana iki çizgi çekmek7) (to breed (something) from two different varieties: I've crossed two varieties of rose.) melez cins üretmek8) (to go against the wishes of: If you cross me, you'll regret it!) karşı gelmek•- cross-- crossing
- crossbow
- cross-breed
- cross-bred
- crosscheck 3. noun(the act of crosschecking.) sağlama yapma- cross-country skiing
- cross-examine
- cross-examination
- cross-eyed
- cross-fire
- at cross-purposes
- cross-refer
- cross-reference
- crossroads
- cross-section
- crossword puzzle
- crossword
- cross one's fingers
- cross out -
14 Linie
Linie <-n> ['li:niə] f1) çizgi; (Grenz\Linie) çizgi;\Linien ziehen çizgi çekmek;Briefpapier mit \Linien çizgili mektup kâğıdı2) (Gürtel\Linie) hiza3) ( Reihe) dizi, sıra, saf;eine \Linie bilden sıraya girmek, saf bağlamak, dizilmekin vorderster \Linie stehen/kämpfen en önde durmak/savaşmak, hücum hattında durmak/savaşmak5) (Flug\Linie) yol, hat; (Bus\Linie) hat; (Verkehrsmittel einer bestimmten \Linie) numara;die \Linie 8 fährt zum Bahnhof 8 numara istasyona gider6) in erster \Linie ilk önce, her şeyden önce;auf der ganzen \Linie baştan başa; ( völlig) tamamen7) hat;auf die schlanke \Linie achten vücüt hatlarını korumak, kilosuna dikkat etmek8) ( Verwandtschaft) soy;absteigende \Linie altsoy, füru;aufsteigende \Linie üstsoy, usul -
15 score
n. çizik, çizgi, çentik, durum, skor, puan, sayı, hesap, yirmi, başlangıç çizgisi, partisyon, notaya geçirme————————v. çizmek, çizgi çekmek, işaretlemek, çentiklemek, sayı yapmak, skor kaydetmek, gol atmak, değerlendirmek, hesabını tutmak, şanslı olmak, azarlamak, ağır eleştirmek, notaya geçirmek, partisyon yazmak* * *1. puanla (v.) 2. puan (n.) 3. sayı yap (v.) 4. sayı (n.)* * *[sko:] 1. plurals - scores; noun1) (the number of points, goals etc gained in a game, competition etc: The cricket score is 59 for 3.) oyun sonucu2) (a written piece of music showing all the parts for instruments and voices: the score of an opera.) tüm nota, partisyon3) (a set or group of twenty: There was barely a score of people there.) yirmi, yirmilik grup2. verb1) (to gain (goals etc) in a game etc: He scored two goals before half-time.) sayı yapmak2) ((sometimes with off or out) to remove (eg a name) from eg a list by putting a line through it: Please could you score my name off (the list)?; Is that word meant to be scored out?) çıkarmak3) (to keep score: Will you score for us, please?) sayı tutmak•- scorer- score-board
- on that score
- scores of
- scores
- settle old scores -
16 Strich
einen \Strich unter etw ziehen ( fig) bir şeye çizgi çekmek;unter dem \Strich ( als Ergebnis) sonuçta, hesap kitap;unter dem \Strich sein ( fam) ( sehr schlecht) berbat olmak2. kein pldie Haare gegen den \Strich bürsten/kämmen saçları tersine fırçalamak/taramak;das geht mir gegen den \Strich ( fam) bu benim işime gelmiyor;auf den \Strich gehen sokakta fuhuş yapmak -
17 обводить
несов.; сов. - обвести́1) etrafında / çevresinde dolaştırmakобвести́ кого-л. вокру́г са́да — (bir kez) bahçenin çevresinde dolaştırmak / dolandırmak
2) etrafında / çevresinde gezdirmek / dolaştırmakобвести́ взгля́дом всё вокру́г — gözlerini etrafa gezdirmek
он обвёл глаза́ми прису́тствовавших в за́ле — gözlerini salondakiler üzerinde dolaştırdı / gezdirdi
его́ фами́лия обведена́ кружко́м — isminin etrafına bir daire çizilmişti
4) спорт. çalımlamak -
18 подчёркивать
1) altını çizmek, altına bir çizgi çekmekэ́та строка́ подчёркнута кра́сным карандашо́м — bu satırın altı kırmızı (kurşun) kalemle çizili
2) vurgulamakподчеркну́ть зна́чимость пробле́мы — sorunun önemini vurgulamak / altını çizmek
3) ( оттенять) artırmakчёрные глаза́ подчёркивали белизну́ её лица́ — kara gözleri yüzünün beyazlığını daha bir artırırdı
-
19 mark out
sınırlarını çizmek, planlamak, ayırmak* * *sınırlarını çiz* * *1) (to mark the boundary of (eg a football pitch) by making lines etc: The pitch was marked out with white lines.) çizgi çekmek, sınırlarını çizerek belirtmek2) (to select or choose for some particular purpose etc in the future: He had been marked out for an army career from early childhood.) seçmek -
20 rule
n. kural, talimat, kanun, prensip, hüküm, mahkeme kararı, tüzük, yönetmelik, egemenlik, idare, metre, cetvel, standart, norm, gönye————————v. yönetmek, hükmetmek, idare etmek, emretmek, sözü geçmek, saltanat sürmek, hüküm vermek, karara varmak, çizmek, çizgi çekmek, cetvelle çizmek, düzeyinde olmak, geçerli olmak* * *1. yönet (v.) 2. kural (n.)* * *[ru:l] 1. noun1) (government: under foreign rule.) yönetim, idare2) (a regulation or order: school rules.) kural, yönetmelik3) (what usually happens or is done; a general principle: He is an exception to the rule that fat people are usually happy.) kural4) (a general standard that guides one's actions: I make it a rule never to be late for appointments.) âdet, usul5) (a marked strip of wood, metal etc for measuring: He measured the windows with a rule.) cetvel2. verb1) (to govern: The king ruled (the people) wisely.) yönetmek, idare etmek2) (to decide officially: The judge ruled that the witness should be heard.) karar vermek3) (to draw (a straight line): He ruled a line across the page.) çizmek•- ruled- ruler
- ruling 3. noun(an official decision: The judge gave his ruling.) yargı, hüküm- rule off
- rule out
- 1
- 2
См. также в других словарях:
çizgi çekmek — 1) bir noktayı hat biçiminde çeşitli yönde uzatmak 2) mec. bitirmek, sona erdirmek Tüm Müslümanlar aralarındaki kızgınlıklara, kinlere, o gün bir çizgi çekeceklerdi. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
çizgi — is. 1) Çizilerek veya çeşitli yollarla oluşmuş iz, çizi, hat, tahril Bu kâğıda üç çizgi çekti. Ö. Seyfettin 2) Yüz ve vücut hatlarının her biri Gözlerinin rengi, yüzünün çizgileri, boyu bosu bile değişmiyordu. O. Rifat 3) mat. Bir noktanın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuyruk çekmek — gözün çevresine kalem veya sürme ile çizgi çekmek Zehra elinde kalem, gözlerine kuyruk çekiyordu. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
çizmek — i, er 1) Çizgi çekmek 2) Resmini yapmak, resmetmek Ben sizi yazar olarak değil, insan olarak çizmek istiyorum. H. E. Adıvar 3) nsz Çizgiler hâlinde belirtmek, desenini yapmak Bir gün yine onlara görünmeden krokiler çiziyordum. B. R. Eyuboğlu 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çizgilemek — i Çizgi çekmek, çizgi çizmek Her gelen karikatürist nüktesini duvara çizgilemiş. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpı vurmak — boyaya batırılmış ipin gerilip çabucak çırpılmasıyla yüzeylere çizgi çekmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hat — is., ttı, Ar. ḫaṭṭ 1) Çizgi 2) Yazı 3) Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek Demir yolu hattı. Otobüs hattı. 4) Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar. S. F. Abasıyanık 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
film — is., Fr. film 1) Fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan, selülozdan, saydam, bükülebilir şerit 2) sin. Bir oyunun bütününü taşıyan şerit veya şeritlerin bütünü 3) sin. Sinemalarda gösterilen eser 4) Camlara… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Грамматика турецкого языка — Турецкий язык относится к агглютинативным (или «приклеивающим») языкам и, тем самым, существенно отличается от индоевропейских. Содержание 1 Морфология 1.1 Гармония гласных 1.2 Число … Википедия
damar — is., anat. 1) Canlı varlıklarda kanın veya besleyici sıvıların dolaştığı kanal Alnında ve şakaklarında şişen damarlar ağrıyordu. P. Safa 2) Mermerde, bazı taşlarda ve tahta kesitlerinde renk ayrılığı gösteren dalgalı çizgi 3) Başka türden… … Çağatay Osmanlı Sözlük